ÖĞRETMEN BİR MUM GİBİDİR, IŞIĞI İLE ETRAFINI AYDINLATIR.
Bugün şöyle eskiye gitmek istedim. 7 yaşında ilkokula başladım. Sınıftan içeri girdiğimde sadece 'AT ' yazmayı biliyordum. O kocaman tahtayı ve tebeşirleri unutamam.
Kara tahtaya beyaz tebeşirle hemen bildiğim o kelimeyi yazdım. 'AT' yazıp siliyordum. Çok sevmiştim. Merak ettiğim abimin okuluna artık bende gidiyordum.
Kapıdan anne ve babalar geliyor çocuklarını bırakıp gidiyor, ya da bekliyorlardı. Annem beni bıraktı ve gitti çünkü adaptasyon sorunum yoktu.
Tahtada yazarken, sol taraftan bir ağlama sesi önde sınıftan içeri girmeye çalışan bir anne ve onun ayaklarına dolaşmış yerde sürüklenen bir çocuk vardı.
Sarışın düz saçlı biraz çelimsiz zayıf bir çocuk. Ağlıyor bağırıyordu 'Beni bırakma anne' diye....
Çok garipsemiştim, olan biteni anlamaya çalışıyordum. Benim gibi şaşkın bir kaç arkadaşta izliyordu olan biteni...Neden annesini bırakmıyor diye düşündüğümü bugün gibi net hatırlıyorum.
Öğretmenimiz ikna etmeye çalıştı, bir yandan sert çıkıştı, o da beni üzmüştü.
Annesi dışarı çıkmış o ise sıraya kapanmış ağlıyordu. bir iki gün böyle sürdü . Çocuk çok ağladı, annesinden kopmak istemiyordu. Travmvatik bir durum olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Çocuk sonra bir daha gelmedi.
İlkokul yıllarımı keyifle mutlulukla anmayı çok isterdim, lakin buna izin vermeyen bir öğretmenim vardı.
Oldum olası hep bir şeyi tek seferde öğrenen biri değildim, bazı çocuklar özel ders alıyor, dershaneye gidiyordu, annem hep çocukluğumuzu yaşamamızdan yanaydı, o açıdan ayrı şanslıydım. Ağaç tepelerine, çayır çimene, oyun oynamaya daha çok hevesliydim.
Tahtaya bilemediğim soruda iki